Ali ERGUR
BARLAS TOLAN İÇİN
10 ARALIK 2014 TARİHİNDE PROF.DR.BARLAS TOLAN’IN CENAZE TÖRENİ ÖNCESİNDE GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ’NDE YAPILAN TÖRENDEKİ KONUŞMA
Değerli meslektaşlarım, sevgili öğrenciler, Barlas Hoca’yı sevenler, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Chère Madame Tolan, Deniz, Nilay, Alexandre, je voudrais exprimer mes condoléances à vous et à toute votre famille, avec mes sentiments les plus cordiaux et amicaux.
Bugün Barlas Hoca’ya veda etmek için burada bulunuyoruz. Onun hakkında konuşma yapma onuruna sahip olduğum için hem mutlu hem hüzünlüyüm. Ben Barlas Tolan’ı 1987 yılında tanıdım. Henüz Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde üçüncü sınıfta lisans öğrencisiydim. Köy ve Şehir Sosyolojisi dersimizi iki ayrı hoca vermekteydi: Sema Erder ve Barlas Tolan. Barlas Hoca, dersin “köy sosyolojisi” kısmını veriyordu. Sınıfa ilk girdiği andan itibaren, cana yakın, sevecen bir insan olarak ona özel bir sempati duydum. “Ne sempatik bir insan; keşke asistanı olsam” diye düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum. 1990 yılında, iki yıl önce öğrenime bağlayan Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü’ne beş araştırma görevlisi alınacaktı. Yüksek lisans sınıfına yeni başlamıştım. Barlas Hoca “asistanlık sınavı açılıyor; girsene!” diyerek beni teşvik etti. Sınava girdim; başarılı oldum. Akademik hayatıma bu şekilde Barlas Hoca’nın yönlendirmesiyle başladım. Başlar başlamaz “Barlas Hoca’yla çalışacaksın” denildiğinde çok mutlu oldum. O kurumda, daha sonra Galatasaray Üniversitesi’nde, bütün akademik yaşamım boyunca “Barlas’ın adamı” olarak anıldım; bundan epeyce mağdur da oldum; ama bu payeden gurur duydum.
Barlas Tolan’ı tarif etmek için, onun birkaç farklı özelliğini vurgulamak isterim:
Barlas Tolan, her şeyden önce bir toplumbilimciydi. Kentleşme olgusunun henüz Türkiye’de yeni yeni bir sorun olarak algılanmaya başlandığı ve toplumbilimsel bir araştırma alanı haline gelmeye başladığı yıllarda, 1960’ların sonlarında, bu konuya ilgi duymuş bir toplumbilimciydi. Ancak o dönemin ana akım araştırma konularından olan gecekondu olgusuna odaklanmak yerine, daha ziyade kentleşmenin genel profiline dikkatini vermeyi tercih etti. Modalara çok fazla kapılmayan bir bilim insanı olduğunu bu tercihinden de görebiliriz. Kenti sorgulaması, onu çağımızın önemli iki kavramına götürdü: Anomi ve yabancılaşma. Zira kentin dönüşümü, ona göre beraberinde yalnızca yapısal sorunlar değil, aynı zamanda derin bir anlam boşluğu ve yalnızlaşma sorununu da sürüklemekteydi. Nitekim onun en önemli, Türkiye’de toplumbilim çevrelerinde tanınmasını sağlayan eseri Çağdaş Toplumun Bunalımı Anomi ve Yabancılaşma kitabı bu düşünümün bir sonucudur. Bugün bana başsağlığı dileyen dostlardan biri de, Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden sevgili Nadir Suğur’du. Nadir, “ben Barlas Hoca’nın öğrencisi olamadım; ama biz onu Anomi ve Yabancılaşma kitabından tanıdık; ufkumuzu açan bir kitap oldu” diyerek, ona olan saygısını ifade etti. Bu şekilde, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Barlas Tolan’ın dolaylı öğrencisi olmuş nice toplumbilimci olduğunu biliyorum. Anomi ve yabancılaşma olgularının çağdaş biçimleri üzerine düşündü.
Barlas Tolan bir eğitimciydi. Ankara’da Gazi Üniversitesi’nde, İstanbul’da Marmara ve Galatasaray Üniversiteleri’nde sayısız öğrenci yetiştirdi. Derslerinde hep insani teması önemsedi. Hayatın içinden örnekleri anekdotlarla süsleyip anlatarak, kuramın erişilmez bir zirve olmadığını öğrenciye incelikli bir şekilde anlatabilmiştir. Öğrencilerine, herkese olduğu gibi, nazik ve samimi davranırdı.
Barlas Tolan bir kurucuydu. Genel anlamda örgütleme ve yönetme konusunda özel bir becerisi olduğu söylenebilir. Çoğumuz onu Galatasaray Üniversitesi’nin kurucularından birisi olarak bilir. Ancak o aynı zamanda Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü’nün de kurucusudur. Benim de akademik hayatıma başladığım bu bölüm, Türkiye’nin ilk Fransızca tedrisatlı yükseköğretim kurumudur. Barlas Hoca, bu bölümün kuruluşuyla bir anlamda Galatasaray Üniversitesi’nin kuruluş çalışmalarının bir provasını yapmıştır denilebilir. Galatasaray projesinin başından sonuna kadar içinde olan Barlas Tolan, üniversitenin kuruluşunda bilfiil emek vererek, çoğu zaman zor koşullarda çalışmıştır. Diğer yandan Barlas Hoca, Fen-Edebiyat Fakültesi ve Sosyoloji Bölümü’nün de kurucusuydu.
Barlas Tolan bir Galatasaraylı’ydı. Onun yuvası Galatasaray’dı. Yuvasızlığın esas olduğu akışkan bir dünyada, onun derinden bağlı olduğu yuva Galatasaray’dı. Galatasaray camiasının çeşitli kurumlarında birçok görev aldı. Galatasaray’a yaşamını adadı. Bu yaptıklarından asla çıkar ummadı; bir karşılık beklemedi. Yalnızca takdir edilmeyi bekledi. Onun lisans dersinde öğrenciyken, Fransızca bildiğimi bir şekilde anlayıp hangi liseden mezun olduğumu sormuştu. “Galatasaray Lisesi” yanıtı verince, bulunduğu yükseltiden inip elimi sıktığını hatırlıyorum. Ölümü, bir anlamda en iyi şekilde sahnelenmiş ve onun en arzu edebileceği şekilde oldu: Bir Galatasaray Balosu’nda, gönlünce eğlenip mutlu oldu. Sevdiği ve kendini en güvende hissettiği ortamda, yemekten içmekten haz alarak geceyi tamamladı. Evine döndüğünde bir koltuğa oturup sessiz ve acısız bir şekilde sonsuz uykuya daldı. İyi insanların hak ettiği bir şekilde bu dünyayı terk etti. Bir anlamda pastanın üzerine kiraz şekerlemesini yerleştirip sahneden çekildi.
Barlas Tolan bir araştırma destekçisiydi. Öğrencilerine daima somut olarak araştırılabilir konulara yönelmelerini telkin ederdi. Saha araştırmasının ne olduğunu onun sayesinde öğrendiğimi ifade edebilirim. Yüksek lisans yaparken, Barlas Hoca’nın dersinde üniversite gençliği ile çalışan gençlerin gelecekten beklentilerini karşılaştırmaya dayalı bir saha araştırması yapmıştık. Atatürk Sanayi Sitesi’nden Dudullu İMES’e, izbe iş yerlerinden konfeksiyon atölyelerine kadar hayatın kılcal damarlarında dolaşmıştık. O deneyimin bana öğrettiklerini hiçbir okul eğitimine değişmem. Saha araştırmalarını teşvik eden Barlas Hoca, kuramı hiç ihmal etmedi. Hocası Lefebvre’i, Marcuse’yi, Merton’ı ilk önce ondan duydum.
Barlas Tolan bir insandı. İnsani vasıfları, inceliği, nezaketi çok gelişmişti. Dünyaya hiyerarşik bakmazdı; eşitlikçiydi. Farklı sınıf kökenleri, meslekleri, statüleri olan insanlara aynı nezaketle yaklaşırdı. Odasına kim girerse girsin, ister Rektör ister hizmetli, mutlaka ayağa kalkar, çoğu zaman elini sıkardı. İnsanlar arası çatışmaları nezaketle, yumuşaklıkla çözmeye gayret ederdi.
Barlas Tolan küskün ölmüş bir insandır! İyi niyeti suiistimal edilmiş, hakkı yenmiş, emeği takdir edilmemiş, üstelik bu muamelelere en çok sevdiği yuva olan Galatasaray’da mâruz kalmış bir insandır. Barlas Tolan Galatasaray tarafından ihanete uğramış bir insandır.
Şimdi bir sofra hayal ediyorum: Uzaklarda bir yerde, Behice Boran’ı, Mübeccel Kıray’ı, Ünal Nalbantoğlu’nu, değerli hocalarımı düşünüyorum. Barlas Hoca artık onlarla birlikte, bu dünyanın kirinden yükünden arınmış bir şekilde o sofranın parçası oluyor. Ben de bir gün o sofranın parçası olabilmeyi diliyorum!
Ruhu şâd olsun!
Ali ERGUR
Profesör
Galatasaray Üniversitesi
Sosyoloji Bölümü